İstanbul’da Kuraklık, Yağışlar ve Su Krizi

İstanbul’da Kuraklık, Yağışlar ve Su Krizi

Oluşturulma Tarihi 28 Aralık 2020

Türkiye’nin meteorolojik kuraklık durumuna dair Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) yayımladığı haritalar, kuraklığın ne kadar yaygın olduğunu gösterdi. Türkiye’nin Standart Yağış İndeksi (SPI) metoduna göre 2020 Kasım ayı meteorolojik kuraklık durumunu belirten çalışmada 3, 6, 9, 12 ve 24 aylık haritalar incelendiğinde özellikle son üç aylık veriler alarm verici seviyede.

MGM’nin 2020 Yılı Kasım Ayı Alansal Yağış Raporu’na göre normal değeri 67,8 milimetre (1981-2010) olan Kasım ayı yağış ortalaması, 2019’da 30,9 milimetre, bu yıl ise 34,7 milimetre olarak gerçekleşti. Buna göre yağışlar da normale göre %49 azaldı. Marmara Bölgesi’nde yağış ortalamaları değerlendirildiğinde ise normal değeri 86,2 mm ve geçen yıl yağış ortalaması 35 mm olan Kasım ayında, bu yıl 22,3 mm yağış düştü. Yağışlarda normaline göre %74, geçen yıl kasım ayı yağışlarına göre ise %36 oranında azalma gerçekleştiği kaydedildi.

Barajlarda doluluk %67'den %22'ye düştü

Ülke genelinde yaşanan kuraklık ve düşen yağışlardaki azalma, Türkiye’nin en kalabalık kenti İstanbul’da da derinden hissediliyor. Aralık 2020 itibarıyla İSKİ verilerine göre İstanbul’da barajların doluluk oranının yaklaşık %22 seviyesinde olduğu görülüyor. İstanbul’da son 12 aylık baraj doluluk oranları incelendiğinde ise, 2020 yılı içerisinde en yüksek doluluk oranına %67 ile Mayıs ayında ulaşıldığı, Mayıs ayından günümüze ise sürekli bir düşüş yaşandığı göze çarpıyor. Ay bazında karşılaştırma yapıldığında da 2020 Aralık ayı henüz tamamlanmamış olsa da 2019 Aralık ayına göre yaklaşık %17 oranında bir fark ortaya çıkıyor. 

İstanbul’daki su kaynaklarını İSKİ verilerine göre incelediğimizde, su tedarikini en fazla sağlayan Darlık (%28), Ömerli (%26) ve Terkos (%20) barajları öne çıkıyor. Su isalesinde en önemli kaynaklardan biri olan Terkos havzasının Kanal İstanbul projesinin güzergâhında olması ise İstanbul’da yaşanması beklenen su krizi konusunda acil koruma tedbirleri geliştirme açısından da önemli olup projenin yapılması durumunda ortaya çıkacak etkilerin bu bağlamda da değerlendirilmesini bize hatırlatıyor.   

 

Kaynak: iski.istanbul

Su krizi, iklim değişikliğinden ayrı düşünülmemeli

İstanbul’da potansiyel su krizinin nedenlerini tartışırken ve çözüm ararken, bu sorunun küresel bir problemin bir parçası olduğu ve bu doğrultuda değerlendirilmesi gerektiği de unutulmamalı. Su krizini iklim krizinden bağımsız düşünmek atılacak adımların başarısı için ancak kısa bir vade sunabilir. Çünkü iklim değişikliği hayatın her alanına dair son derece acil bir şekilde politikaların üretilmesi gereken bir kriz olarak karşımızda duruyor. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres de tam da bu sebepten geçtiğimiz haftalarda tüm ülkelere “iklim olağanüstü hâli” ilan etmeleri çağrısı yaptı ve “İnsanlık, doğal dünyaya intihara meyilli bir savaş veriyor” uyarısında bulundu. BBC'nin çevreyle ilgili özel bir etkinliğinde yaptığı konuşmada doğanın yapılanlara “güç ve öfkeyle” karşılık verdiğini söyleyen Guterres, 2021’in temel hedeflerinden birinin, sera gazı emisyonlarının olabildiğince azaltılması ve atmosferden eşdeğer bir miktarın çıkarılmasıyla daha fazla salınımın dengelenmesi için net sıfıra düşürme ihtiyacı etrafında küresel bir koalisyon kurmak olacağını duyurdu. Ayrıca Guterres, her ülke, şehir, finans kuruluşu ve şirketin "2050 yılına kadar net sıfır emisyona geçiş planlarını benimsemesi gerektiğini" ve buna göre kendilerini bu vizyona ulaşma yoluna koymak için şimdiden uygulamaya geçilmesi gerektiğini hatırlattı. 

Guterres’in altını çizdiği iklim olağan üstü hâlinde, su politikaları temel bir yer kaplıyor. Ocak 2016’da küresel bir eylem çağrısı olarak yürürlüğe giren BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda da belirtildiği gibi güvenilir içme suyuna evrensel ve eşit biçimde erişimin güvence altına alınması çok önemli. Herkesin güvenli, temiz ve erişilebilir içme suyuna kavuşmasını sağlamak için birçok alanda projeler geliştirilmeli. Bunlardan bazıları altyapı yatırımları, hijyen farkındalık çalışmaları olarak sıralanabilir. Su krizinin etkilerini azaltmak için orman, dağ, sulak alanlar gibi su ekosistemlerini korumak zorundayız. Ayrıca, uluslararası iş birlikler gerçekleştirerek su verimliliğini arttırma, arıtma teknolojileri gibi konularda da fikir alışverişi yapmaya da ihtiyaç var.

Atılması gereken adımlar

Su ekosistemlerini koruma faaliyetleri gibi su krizini önleme çalışmalarını iklim konusuyla birlikte ele almak Türkiye ve özellikle İstanbul için kaçınılmaz bir sorumluluk olarak öne çıkıyor. Hâlihazırda iklim krizinin İstanbul’a etkilerine yönelik projeksiyonlar gösteriyor ki İstanbul’da ve içinde bulunduğu Akdeniz havzasında sıcaklıklar artacak, yağış rejimleri düzensizleşecek, sıcaklık ve yağışlara bağlı olarak kuraklık artacak, şiddetli dolu yağışları ve sıcak dalgaları gibi aşırı hava olayları yaşanacak ve su havzaları başta şehirleşme, kirlilik ve yüzey buharlaşmasının artması gibi nedenlerle küçülecek. Bu göstergelerin her biri aynı zamanda önümüzdeki yıllarda su krizi etkilerinin daha sert ve yıkıcı şekilde yaşanacağını yansıtıyor.

Kent ölçeğinde etkilerini her gün daha fazla göreceğimiz su sorunu, İstanbul’un bugününü ve geleceğini tasarlama amacıyla kurulan Vizyon 2050 Ofisi için de çok önemli bir konu. İklim krizi, Ekoloji ve Çevre Politikaları konusunda çalışan uzmanlar olarak; İstanbul’da şebeke suyunun içilebilirliğini arttırmak, ambalajlı su tüketimini azaltarak, sağlıklı, temiz ve uygun fiyatlı suya erişimi yaygınlaştırılması, şehirleşme ve kirlilik baskısı altındaki su havzalarının ve doğal kaynakların korunması, kaynak geri kazanımının yaygınlaştırılması gibi konularda, demokratik katılımcılıkla birlikte farkındalık çalışmalarının yürütülmesini hedefliyoruz. Gerek bireysel gerek toplumsal olarak iklim krizi ve su krizi konularında bilinçli olmalı, ölçeği fark etmeksizin önlem almaya başlamalıyız. 

Buşra Bingöl