İstanbul’un Sokak Köpekleri

Oluşturulma Tarihi 25 Ağustos 2020

İklim Krizi, Ekoloji ve Çevre Politikaları uzmanı Mine Yıldırım, 25 Haziran 2020 tarihinde İstanbul Araştırma Enstitüsü’nün konuğu oldu. 2019-2020 Bursiyer Konuşmaları etkinliği kapsamında, The New School Üniversitesinde tamamlamakta olduğu doktora tezinden bir bölüm paylaştı.  

Yıldırım’ın yaptığı “Şiddet ile İhtimam Arasında: İstanbul’un Sokak Köpekleri” başlıklı konuşmadan bir kesit:  

“1910 yılında, 80 binden fazla sokak köpeğinin Sivriada’ya sürgün edilişini ve ölümünü anlatan Hayırsızada Vâkâsı, İstanbul’un modernleşme tecrübelerine, gelişim ve kalkınma sorunlarına, devletin ve siyasi iktidarın kendini kentsel kamusal alanlarda var etme krizlerine ışık tutan bir felaket. Yirminci yüzyıl boyunca, kamusal alanlarda hareketliliğin, gündelik zamanın ve rastlantısal karşılaşmaların denetimini; asayiş ve hıfzıssıhha siyasetini; yerleşme, aidiyet, bir arada yaşama ilişkilerini düzenleyen yönetimsellik anlayışını, müşterek varlıkları ve alanları kuşatan sembolik düzeni, kamusallığın kullanımını ve bölüşümüne dair hak ve adalet mücadelesini şekillendirmiş bir yıkım anı, kurucu bir tecrübe. Avrupa modern şehirleri imgesinin taklit ve temsilinde kendini kurmayı arzulayan İstanbul’un modernleşme tecrübesinin, daha doğrusu modernleşme söyleminin inşasının, ona eşlik eden yönetimselliğin de bir yansıması.  Ve ne mutlu ki, kendisini örgütleyen şehri köpeksizleştirme, sürgün yoluyla nüfus ve kamusal alan idaresi rejimine rağmen, sokak köpeklerini de, onların yaşamlarını kuşatan ihtimam pratiklerini de İstanbul’un toplumsal ve mekânsal dokusundan sökmeyi becerememiş, başarısız bir girişim.  

Bu konuşma,1910 Hayırsızada Vâkâsından günümüze, İstanbul’un köpeksizleştirilmesi adını verdiğim oluşa odaklanıyor. Şimdi ve buradanın tarihi perspektifiyle İstanbul’un köpeksizleştirilmesi siyasetinin süreksiz, kesintili ve çatışmalı tarihlerini ele alıyor. Batılılaşma perspektifinin zayıflıklarına odaklanan ve söylemsel düzey ile sınırlı bir modernleşme tartışmasının ötesine geçerek, İstanbul’da sokak hayvanı nüfus, beden ve hareket idaresini şekillendiren siyasi, mekânsal, yasal ve sembolik düzenlerin eş zamanlı gelişimine odaklanıyor. Köpeklerin bedenlerini kuşatan, hareketlerini yönlendiren, insanlarla kurdukları ilişkileri şekillendiren, haklarını tanımlayan ve sınırlandıran şiddet ve ihtimam ilişkilerini inceliyor. Bu ilişkilerin, eş zamanlı, birbirinden ayrılamaz, kesintili, rastlantısal, tekrar eden örüntülerden ibaret olmayan ve doğrusal bir gelişim göstermeyen tarihlerini açığa çıkarıyor. İstanbul’da sokak köpeği nüfus idaresini şekillendirmiş yönetimsellik teknolojilerinin söylemlerini, gelişimini, bilgi ve iktidar ilişkilerinin dönüşümlerini, hayvanlara yönelik ihtimam ve koruma pratiklerinin kurumsallaşmasını ve yasallaşmasını inceliyor. Bu dönüşümü incelerken, hayvanları korumaya ve kentsel kamusal mekânları onlarla paylaşmaya yönelik gündelik pratiklerde yaratılan kesintileri, kopuş, çatışma ve ayrışmaları, çıkmazları ve uyumsuzlukları tartışmaya açıyor.”