Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020 Araştırması: Kısıtlar ve Fırsatlar

Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020 Araştırması: Kısıtlar ve Fırsatlar

Oluşturulma Tarihi 27 Kasım 2020

İklim Haber ve KONDA Araştırma tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020” araştırması sonuçlandı. Araştırmanın sonuçları, Türkiye’de iklim krizine dair toplumsal algıyı, iklim aciliyeti ve adaleti kavramlarının toplumda nasıl bir yer edinmiş olduğunu, ekonomiden gündelik hayata pek çok alanda değişiklik gerektiren bir dönüşümün zorluklarına ilişkin verdiği ipuçları bakımından önemli. 

Araştırma raporunda öne çıkan ve şimdiden tartışma yaratan sonuçlarına göre Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizinin virüsten daha büyük bir kriz olduğunu düşünürken, her 10 kişiden yedisi iklim değişikliği için endişeli olduğunu belirtiyor. Ayrıca Türkiye’de toplumun yüzde 71,4’ü iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden  kaynaklandığına inanıyor.

İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı ve Kent Konseyi İklim Krizi Çalışma Grubu koordinatörü Ümit Şahin de araştırmaya dair değerlendirmesinde, raporun işaret ettiği sonucun, hâlâ iklim krizine dair ters sıralamayla gelişen bir algı olduğunu savunuyor. Ormanların ve yeşil alanların yok olmasının iklim değişikliğinin sebeplerinden biri olduğunu ancak en önemlisi olmadığını söylüyor. 

Gelelim, eleştirilerin eksik bıraktığı temel noktaya. Odanın içindeki file, Covid-19 pandemisinin de temelinde yatan yaban hayvanı avcılığına, bütün etnomerkezci ve ırkçı bagajını Doğu'nun hayvan tüketimine boca ederken her 12 saniyede 1 canlının eti için öldürüldüğü Batı tipi modern mezbahalara, şekere bulanmış adıyla "entegre hayvan tesislerine". 

Katılımcıların %20'si endüstriyel hayvancılığı da sorunlar arasında zikretmiş. Değerlendirmeler en az yer verilen endüstriyel hayvancılık illeti, aslında ormansızlaşma ve kentlerde artan nüfusun enerji ihtiyacını karşılamak için fosil yakıt tüketiminin de temelinde. 

Hayvancılık endüstrisini anlattığı ve Türkçe’de de çok satanlar listesine girmiş olan Hayvan Yemek kitabı ile Jonathan Safran Foer’in birkaç ay önce yayımlanan kitabı Bu Bizim Havamız- Gezegeni Kurtarmak Kahvaltı ile Başlar kitabında iklim adaleti mücadelesinin temelinde yatan, ancak ekoloji hareketi ve iklim araştırmacıları tarafından bile göz ardı edilebilen, tüm dünyada ekolojik yıkımın en önemli cephelerinden birini oluşturan bir ilişkiler ağını odağına alıyor: Hayvanların eti, sütü, yağı, organları ve artıklarının kullanıldığı tüm endüstriyel ilişkilerin, kurum ve yapıların ikim krizinin tetikleyicileri ve gezegenin geldiği noktadaki felaketlerin de kökeninde yattığını savunuyor. 

Foer’e göre, iklim krizi araştırmacılarının endüstriyel hayvancılığı, et endüstrisini ve başta soya olmak üzere çiftlik ve fabrika hayvancılığının yem ihtiyacını karşılamak amacıyla hızlanan ormansızlaşma ile yüzleşmemesini ikiyüzlülük olarak görüyor. 

Abdullah Onay da  Foer'in kitabında geliştirdiği fikirler ışığında ilerlettiği tartışmada, Foer’in işaret ettiği asıl sorunun iklim krizinin varlığını reddenler de değil, daha zor olanın iklim krizinin varlığını, hatta aciliyetini savunan ekoloji aktivistleri arasında bile endüstriyel hayvancılık eleştirisinin göz ardı edildiğini savunuyor. Endüstriyel hayvancılığın yaklaşmakta olan, hatta pek çok ülkenin içinde bulunduğu gıda krizine çözüm olmayacağını, aksine gıda üretimindeki karbon ayak izindeki artışla ve kaynakların dağıtımındaki adaletsizlikle de dünyanın belirli bir kesimini yok etmekte olduğuna işaret ediyor. 

Tartışmanın ilerleyen aşamaları, Konda araştırmasının örneklem ve soru setinin eleştirisiyle ilerleyeceğe benziyor. Türkiye ve içinde bulunduğu Akdeniz havzası iklim krizi kaynaklı afetlerin eşiğindeyken, sosyoekonomik kırılganlıklara ek olarak iklim hasargörebilirliğini tespit etmek, dayanıklılığı artırmak ve toplumsal farkındalığı geliştirmek amacıyla araştırmalarımızı sürdürüyoruz. 

Vizyon 2050 Ofisindeki ikim krizi, ekoloji ve çevre politikaları çalışması için, Konda ve İklim Haber’in araştırması da yöneltilen eleştiriler de önemli yol gösterici kaynaklar. Kırsal Alanlar, Tarım Politikaları ve Sağlıklı Gıdaya erişim çalışma başlığıyla birlikte, İstanbul’da gıda tedarik zincirini kısaltmaya, karbon ayak izini azaltmaya, endüstriyel hayvancılık yerine ekoloji dostu kırsal kalkınmayı öne çıkaran çalışmalar ve stratejiler geliştirmeye çalışıyoruz. 

Bu süreçte, endüstriyel hayvancılık gibi sürecin en kritik halkalarından birini doğrudan karşısına almayan bir araştırma sorunsalı eksik ve kısıtlı olsa da, bu eksikliği tartışmaya açmamıza fırsat vermesi açısından önemli buluyoruz: İklim krizinin nedenlerini ve olası çözüm imkânlarını düşünürken, başta et, yumurta ve süt endüstrisi olmak üzere çiftlik ve fabrika hayvancılığı, yaban hayatı tahribatına ve bunların iklim kriziyle, ormansızlaşma ve ekolojik yıkımla ilişkine dair araştırmaların, kamuoyu yoklamaları ve değerlendirmelerin önemini de bu vesileyle bir kez daha anlamış bulunuyoruz. Bunun da, potansiyel bir devam araştırması gündemine dönüşmesi adına fırsat sunduğunu da düşünüyoruz. 

Mine Yıldırım